NATO Harekatının Değerlendirilmesi

Kosova’yı Sırp saldırılarına karşı korumak için NATO tarafından gerçekleştirilen operasyon, dünya için birçok bakımdan bir “ilk” teşkil etmektedir. Savunma amaçlı kurulan NATO ilk defa, bir ülkeye karşı saldırı gücü kullandı. ABD önderliğinde gerçekleştirilen Kosova operasyonu, bir uluslararası girişim olmasına rağmen, BM ve BM Güvenlik Konseyi’nin onayı alınmadan yapılmıştır. Ayrıca operasyona katılan ülkeler de parlamentolarından bu iş için izin alma ihtiyacı duymamışlardır. Bu bağlamda operasyon, “egemenlik” kavramını daha güçlü biçimde tartışılabilir hale getirmiş oldu. Aynı zamanda, NATO bu operasyonla, savunmaya yönelik bir örgüt olmaktan çıkmış, gerektiğinde kullanılacak bir saldırı gücü haline dönüşmüştür.
NATO Genel Sekreteri Javier Solana’nın 27 Mart 1999 tarihli yazısında, NATO askerî harekatının amacını şöyle özetlemektedir: “NATO askerî harekatının amacı, Yugoslavya ordusu ve polis güçlerinin Kosova’daki saldırılarını durdurmak, insanların daha fazla acı çekmesine ve bölgedeki barış ve istikrarı daha fazla tehdit etmelerine engel olmaktır. Askerî harekatımız, Rambouillet Anlaşması çerçevesinde önerilen siyasi çözümün, barışa giden tek yol olduğunu Başkan Miloşeviç’e göstermeyi amaçlamaktadır.”
Harekatın zamanlaması, kapsamı ve yönteminin ortaya koyduğu gerçek, bu operasyonun Kosova ve bölge dengelerinin ötesinde stratejik hesaplara dayandığını göstermektedir. Eğer müdahale sadece Kosova’daki zulmü durdurmaya yönelik olsaydı, müdahale karadaki dengeleri de gözeten bir stratejik planlama ile yürütülürdü, çünkü NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı General Clark’ın kendisiyle yapılan görüşmede de beyan ettiği gibi, kapsamı ve yoğunluğu ne ölçüde büyük olursa olsun hiçbir hava operasyonu yerde yürütülen paramiliter bir etnik kıyım hareketini durduramaz. Buradan anlaşılıyor ki bu gerçek daha önceden biliniyordu. Bu gerçek bilinmesine rağmen, böyle bir harekata girişilmeden önce muhtemel bir kara harekatının en azından caydırıcı lojistik hazırlığı yapılmadı. Öte yandan dikkat çekici bir nokta daha vardır ki; o da ilk aşamada Sırp güçlerinin Kosova’da etnik kıyım yapmak üzere yoğunlaştırılan birliklerine değil de diğer bölgelere yönelik operasyonlar gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Kara harekatı ile desteklenmeyen bir hava harekatı, karada yürütülen etnik temizlik harekatının hız kazanmasına neden olmuştur. Sonuç olarak Bosna’da gerçekleşen olay tekerrür etmiştir. Bilindiği gibi Bosna’da fiilî güç desteği sağlanmaksızın Srebrenitsa güvenli bölgelerden biri ilan edilmiş, burada toplanan 45 bin Müslüman Boşnak, Sırplar için hazır hedef haline gelmiş ve tarihin gördüğü en hunhar katliamlar bu bölgelerde, hem de BM yetkililerinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Kosova’da da durum pek farklı değildir, kara harekatı olmaksızın gerçekleştirilen hava harekatı, Kosova halkının Sırp güçleri için canlı hedef haline getirilmesine neden olmuştur. Bütün bu gelişmelere bakıldığında, NATO harekatının açıklanan hedefleri ile sonuçları arasındaki açık uyumsuzluğu görmek mümkündür. Bu durumda şu soru akıllara geliyor: NATO, “Kararlı Güç Harekatı”nı neden düzenledi?
Avrupa ülkeleri savaşa katılmak istememişlerdi. Bosnalı Müslümanlar, bağımsızlık savaşını kendileri verdiler. Avrupa ülkelerinin bu vurdumduymazlığı, İslam ülkeleri ile diğer ülkelerde, Avrupa’ya karşı bir güvensizlik ortaya çıkarmıştır. Bu da Avrupa’nın hür dünya ülkeleri nazarında, çok kötü bir puan almasına sebep oldu. Hatta dünya siyasi kamuoyunda AB ve NATO gibi kuruluşların varlığı tartışmalara neden oldu. NATO’nun gereksizliği ve dağılması gerektiği söylenmeye başlandı. Bu nedenle NATO hem güçlenmeli hem de genişlemeliydi. Bu zorunluluğu ABD üst düzey strateji uzmanlarından Zbigniew Brezinski şöyle ifade etmiştir: “Yeni bir Avrupa hâlâ şekillenmektedir ve bu yeni Avrupa, jeopolitik olarak ‘Avrupa Atlantik’ bölgesinin bir parçası olarak kalacaksa, NATO’nun genişlemesi esas niteliktedir. Eğer ABD tarafından başlatılan NATO’nun genişletilmesi çabası durursa bir bütün olarak Avrasya için kapsamlı bir ABD politikası mümkün olmaz. Böyle bir başarısızlık Amerikan liderliğinin itibarını düşürür, genişleyen Avrupa kavramını paramparça eder.”
Bosna Savaşı’nın hemen ardından, Sırbistan bu sefer de Kosova halkı üzerinde baskı ve katliamlarına başladı. Bu baskılar gün geçtikçe şiddetlendi ve soykırıma dönüştü. Avrupa ve Amerikan basınında bu soykırım yüksek sesle konuşulmaya başlanınca, NATO, beklediği tarihi fırsatı yakaladı ve karar almakta gecikmeden 78 gün sürecek olan “Kararlı Güç Harekatı”na başladı. Böylece ABD başta olmak üzere diğer Avrupalı NATO ülkeleri, geliştirdikleri savaş teknolojisini, bizzat bir ülke üzerinde uygulama fırsatını yakalamış oldular. Öte yandan, Irak üzerinde saldırılarına devam eden ABD, alçak sesle de olsa İslam ülkeleri tarafından eleştirilmeye başlanmıştı. ABD böylelikle Müslüman Kosova’da, başta Doğu Bloğu ülkelerine ve diğer tüm dünya ülkelerine üstünlüğünü ispatlama ve demokratik bir ülke görünümü verme fırsatını yakalamış oldu.

Yorum bırakın